ÖLÜMSÜZLÜK ÖZLEMİ

 

           ‘Kim ölümsüz olmak istemez ki?’ sorusunun cevabı HERKES değildir. Ölümsüz olmayı hiç düşündünüz mü? İnsanlık tarihi boyunca ölümsüzlüğü arayanlar olmuştur. Ölümsüzlüğü milattan önceki dönemde yaşayan bir pazarcının aradığı duyulmamıştır, ancak bu pazarcının ölümsüzlüğü aramadığı veya istemediği anlamına gelmez. Pazarcının bu özlemini dile getirmemiş olma ihtimali düşük olsa da yok değildir. Ama kendini mumyalayan Mısır Firavunlarının ölümsüzlüğü aradığı gün gibi ortadadır. Peki Mısırlı Firavun veya diğer kara parçalarında yaşamış olan firavun eşdeğeri erk sahibi insanlar ne zaman ölümsüzlük arayışına girmişlerdir?

            İki temel sorumuz vardı; birincisi ‘Ölümsüzlüğü kim arar?’ İkincisi ‘İnsan ölümsüzlüğü ne zaman arar? Birinci sorunun cevabı; yaşamda varolma mücadelesini kazanmış olan kişi ölümsüzlük arayışına girebilir. İkinci sorunun cevabı ise; yaşamda varolma mücadelesini kazanmış olan kişi ölümü kendine yakın hissettiği zaman bu arayışa başlayabilir.

             Erk sahibi olan kişi genç yaşlarında iken ve güçlü olmanın zirvesinde bulunuyorken ölümsüzlük özlemi ile yanıp tutuşmamışlardır. Ölüm, kişiden ne kadar uzakta ise kişi ölümü algılamaktan o kadar uzak olmuştur; fakat ölüm kendisine ne kadar yakında ise kişi ölümsüzlüğü aramak üzere bir çaba içine girmiştir. Bizden uzaktaki bir coğrafyada doğal veya yapay bir afet veya cinnet sonucu hayatını yitirenler, bir haber niteliği olan ve kısa süreli üzüntü yaratan birer durum halini alabilir. Oysa annenizi, kardeşinizi ya da kardeşiniz gibi yakın hissettiğiniz birini kaybettiğinizde ölümü kendinize çok yakın bulursunuz. Ölümsüzlük özlemi; her şey, insanın acıyı yüreğinde hissetmesiyle başlamıştır.

             Çağlar boyunca anlatılan birçok olayda ölümsüzlüğe ulaşma yolunun bulunduğundan söz edilir, ama bunlar yalnızca destanlarda ve masallarda yer alabilmişlerdir. Örneğin Yunan mitolojisinde Achilles’in ölümsüzlük suyunda yıkanması (aşil tendonunun suya temas etmemiş olması talihsizlik veya masal gereği olsa gerek ), ya da Gılgamış destanında  ölümsüzler adası Tilmun’a ulaşma özlemi veya Anadolu topraklarında Lokman Hekim’in ölümsüzlük otunu bulmaya çalışmasını örnek olarak sayabiliriz. Peki bugün modern tıbbın daha uzun bir yaşam süresi sağlayabilmek için yaptığı çalışmalar ve yeni buluşların altında gizli bir ölümsüzlük özlemi yatıyor olmasın? Evrendeki tüm inanç sistemlerinde değişik şekillerde de olsa insanın bir kez daha var olacağına dair güçlü inanışlar, acaba ölümsüzlük özlemine ulaşmanın bir yolu mu? 

            Ölümsüzlüğü getirmesi beklenen bir su pınarı veya gizemli bir ot ise, muayenenin bitimi sonrası hasta ile veda vakti geldiğinde ‘hastamız ne yiyecek’ sorusu ile hep karşılaşacağız. Alternatif tıp ise her zaman bir gereksinim olarak var olacaktır. Çok soru sorarak yazıyı bitirdiğimin farkındayım, ölümsüzlük otu olmasa da gençlik otunu bulmanızı temenni ederek bitiriyorum, saygılar sunarım.

 

 

                                                                                                                                                                                                                                                                                      Gaffar KARADOĞAN